Muhammed derken, kendi evlatlık oğlunun karısına hallenecek seviyede bir şerefsiz olan, sözde evrenin yaratıcısının vahiy gönderip “senin kuzenlerinle evlenmeni helal kılıyoruz” dediği, Banu Kureyza’da tüm erkeklerin kafalarını kestirip karılarını kızlarını kendisine cariye alan, ruhunun son kuantum partiküllerine kadar katıksız bir deyyus ve şeref yoksunu bir alagavat olan Kureyşli Muhammed’den mi bahsediyoruz?
O Muhammed’in haysiyetini kabenin gölgesinde şeyapam diycem ama Adnan Oktar’ın bile o Muhammed’den daha çok şerefi, haysiyeti, onuru var. Zaman makinam olsa gidip Ebu Leheb’e söylerdim o örümcek ağlı mağaraya girin deyyus orada saklanıyor derdim.
wellthatshim on
yüzlerce yıl önce çölde yaşamış bir arabın 21. yüzyılda, teknoloji ve bilim çağında konya gibi şehirleri zihin yapısı olarak geride bırakması çok ilginç.
freakybird99 on
Amk o kadar normalleştiki ilk görünce güldüm lan bu trajik olaya konyada diye
Ben şu muhteşem adamın söylediklerini buraya güzelce bırakayım;
“Türk Cumhuriyeti’nin resmî dini yoktur. Türkiye’de, bir kimsenin fikirlerini zorla başkalarına kabul ettirmeye kalkışacak kimse yoktur ve buna müsaade edilmez.” ~Vatandaş için Medeni Bilgiler
“Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.” ~ATATÜRK, 1933, Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip’e hitaben, İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi
“…Evet, ben bilirim ki insan dinsiz olmaz. Fakat Türk’ün dini tabiattır. Bunu size münevversiniz diye söylüyorum.” ~Ali Rıza Sağman, Hatıralar, Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi içerisinde, İstanbul 1943, cilt 5, sayfa 1631, 1632.
“…kaza ve kader, talih ve tesadüf deyimleri Arapçadır; Türkleri ilgilendirmez.” ~Arap Milliyetçiliği ve Türkler, İlhan Arsel, s. 4
“Muhammed’in peygamberliğinin başlangıcına dair birçok eski rivayetler vardır. Bunlar artık efsanelere karışmıştır. Hakikatte peygamberin ilk söylediği Kuran ayetinin ne olduğu malum ve belki de mazbut değildir. Kuran sureleri Muhammed’e açık semada peyda olmuş bir şimşek gibi günün birinde, birdenbire bir taraftan inmiş değillerdi. Muhammed’in söylediği sureler uzun bir devirde dini düşüncelerinin ürünü olmuştur. Muhammed, bu surelere birçok çalıştıktan ve incelemeler yaptıktan sonra edebi şeklini vermiştir.” ~Afet İnan, Atatürk’ün El Yazmaları, 2000’e Doğru dergisi, 8. sayı, s. 15-16.
“Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların ve sâirenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis, Türk milletinin millî rabıtalarını gevşetti; millî hislerini, millî heyecanlarını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu.” ~Atatürk’ün yazdığı Medeni Bilgiler kitabından
“Âhiren Kur’ân’ın tercüme edilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Muhammed’in hayatına âit bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim. Halk, tekerrür etmekte olan bir şeyin mevcut olduğuna ve din ricâlinin derdinin ancak kendi karınlarını doyurup başka bir işleri olmadığını bilsinler.” ~KARAL (Ord. Prof.), Enver Ziya (2003). Atatürk’ten Düşünceler (Kitap). ODTÜ Yayıncılık. s. 92. ISBN 975-7064-12-2. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri (II)
“Arabistan yarımadasının kumsal çöllerinden; (Ikre, Bismi, Rabbi) safsatasını esas tutmuş olan Araplar, uygar dünyada, bilhassa Türk zengin uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır. (…) asıl kilise yakınına gelindiği zaman deveye binmek sırası köleye geldiğinden ötürü Ömer’in yürüyerek; Arap ırkından başka ve yüksek ırklardan oluşan ordunun yüksek ve muhteşem huzurunda o ordunun kumandanlarına karşı yerden taş alarak atmak suretiyle gösterdiği çıplak ve çıfıt Araplık malumunuzdur. Bunu artık Türk çocuklarına bir erdem gibi okutmakta ısrar gösteren notları göz önüne almalısınız.” (Atatürk’ün 1931 yılında Türk Tarih Kurumu Başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu’na yazdığı sansürlenmiş mektubundan)
Mektup hakkında; Atatürk okullar için tarih ders kitabı yazılması amacıyla Türk Tarih Kurumunu görevlendiriyor. Lise ders kitaplarının ‘Türklerin İslam’daki Yeri’ ve ‘İslam Tarihi’ bölümünü El-Ezher Üniversitesi mezunu Zakir Kadiri Ugan hazırlıyor. Atatürk Zakir Kadiri’nin hazırladığı bölümlere karşı çıkıyor ve bazı düzeltmelerin yapılmasını istiyor. Düzeltmeler istediği gibi yapılmayınca bu mektubu kaleme alıyor.
Mektupta; Arapların İkre, Bismi, Rabbi safsatasını esas tutarak Türk uygar bölgelerinde tahrifat yaptıklarını, Türk uygarlığının bütün belgelerini imha ettiklerini ve tarih yazımında buna dikkat edilmesi gerektiğini, Halife Ömer’in Kudüs’e giderken kölesi ile ortaklaşa bir deveye binerek yol aldıklarını, kilise yakınına gelindiği zaman kölesinin deve üzerinde, Ömer’in yürüyerek şehre girmesinin Türk çocuklarına bir erdem olarak okutulamayacağını, bir hırka ve bir hurma hikâyesinin artık bir insanlık erdemi olarak gösterilmesi felsefesi esas tutularak tarih yazılamayacağını ve Zakir Kadiri’nin notlarının düzeltilerek bu noktalara dikkat edilmesi gerektiğini söylemiştir.
Atatürk’ün Türk Tarih Kurumunun merkez binasında mermer levhalara kazınan şu sözü bu mektuptan alınmıştır: “Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir! Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”
“Çobanlar, güneş, bulut ve yıldızlardan başka bir şey bilmezler. Yeryüzündeki köylüler de ancak bunu bilirler. Çünkü, ürün havaya bağlıdır. Türk yalnız doğayı kutsal sayar.” ~Ayın Tarihi: 1930, No. 73, sayfa 6049-6055
7 Comments
Artık şaşırmıyorum bile.
Muhammed kurtarılmış mı peki?
Muhammed derken, kendi evlatlık oğlunun karısına hallenecek seviyede bir şerefsiz olan, sözde evrenin yaratıcısının vahiy gönderip “senin kuzenlerinle evlenmeni helal kılıyoruz” dediği, Banu Kureyza’da tüm erkeklerin kafalarını kestirip karılarını kızlarını kendisine cariye alan, ruhunun son kuantum partiküllerine kadar katıksız bir deyyus ve şeref yoksunu bir alagavat olan Kureyşli Muhammed’den mi bahsediyoruz?
O Muhammed’in haysiyetini kabenin gölgesinde şeyapam diycem ama Adnan Oktar’ın bile o Muhammed’den daha çok şerefi, haysiyeti, onuru var. Zaman makinam olsa gidip Ebu Leheb’e söylerdim o örümcek ağlı mağaraya girin deyyus orada saklanıyor derdim.
yüzlerce yıl önce çölde yaşamış bir arabın 21. yüzyılda, teknoloji ve bilim çağında konya gibi şehirleri zihin yapısı olarak geride bırakması çok ilginç.
Amk o kadar normalleştiki ilk görünce güldüm lan bu trajik olaya konyada diye
Mat 7:16: “Onları meyvelerinden tanıyacaksınız. Dikenli bitkilerden üzüm, devedikenlerinden incir toplanabilir mi?”
Ben şu muhteşem adamın söylediklerini buraya güzelce bırakayım;
“Türk Cumhuriyeti’nin resmî dini yoktur. Türkiye’de, bir kimsenin fikirlerini zorla başkalarına kabul ettirmeye kalkışacak kimse yoktur ve buna müsaade edilmez.” ~Vatandaş için Medeni Bilgiler
“Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.” ~ATATÜRK, 1933, Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip’e hitaben, İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi
“…Evet, ben bilirim ki insan dinsiz olmaz. Fakat Türk’ün dini tabiattır. Bunu size münevversiniz diye söylüyorum.” ~Ali Rıza Sağman, Hatıralar, Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi içerisinde, İstanbul 1943, cilt 5, sayfa 1631, 1632.
“…kaza ve kader, talih ve tesadüf deyimleri Arapçadır; Türkleri ilgilendirmez.” ~Arap Milliyetçiliği ve Türkler, İlhan Arsel, s. 4
“Muhammed’in peygamberliğinin başlangıcına dair birçok eski rivayetler vardır. Bunlar artık efsanelere karışmıştır. Hakikatte peygamberin ilk söylediği Kuran ayetinin ne olduğu malum ve belki de mazbut değildir. Kuran sureleri Muhammed’e açık semada peyda olmuş bir şimşek gibi günün birinde, birdenbire bir taraftan inmiş değillerdi. Muhammed’in söylediği sureler uzun bir devirde dini düşüncelerinin ürünü olmuştur. Muhammed, bu surelere birçok çalıştıktan ve incelemeler yaptıktan sonra edebi şeklini vermiştir.” ~Afet İnan, Atatürk’ün El Yazmaları, 2000’e Doğru dergisi, 8. sayı, s. 15-16.
“Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların ve sâirenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis, Türk milletinin millî rabıtalarını gevşetti; millî hislerini, millî heyecanlarını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu.” ~Atatürk’ün yazdığı Medeni Bilgiler kitabından
“Âhiren Kur’ân’ın tercüme edilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Muhammed’in hayatına âit bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim. Halk, tekerrür etmekte olan bir şeyin mevcut olduğuna ve din ricâlinin derdinin ancak kendi karınlarını doyurup başka bir işleri olmadığını bilsinler.” ~KARAL (Ord. Prof.), Enver Ziya (2003). Atatürk’ten Düşünceler (Kitap). ODTÜ Yayıncılık. s. 92. ISBN 975-7064-12-2. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri (II)
“Arabistan yarımadasının kumsal çöllerinden; (Ikre, Bismi, Rabbi) safsatasını esas tutmuş olan Araplar, uygar dünyada, bilhassa Türk zengin uygar bölgelerinde bu ilkel ve cahiliyet devrinin simgesi olan ilkeye dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır. (…) asıl kilise yakınına gelindiği zaman deveye binmek sırası köleye geldiğinden ötürü Ömer’in yürüyerek; Arap ırkından başka ve yüksek ırklardan oluşan ordunun yüksek ve muhteşem huzurunda o ordunun kumandanlarına karşı yerden taş alarak atmak suretiyle gösterdiği çıplak ve çıfıt Araplık malumunuzdur. Bunu artık Türk çocuklarına bir erdem gibi okutmakta ısrar gösteren notları göz önüne almalısınız.” (Atatürk’ün 1931 yılında Türk Tarih Kurumu Başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu’na yazdığı sansürlenmiş mektubundan)
Mektup hakkında; Atatürk okullar için tarih ders kitabı yazılması amacıyla Türk Tarih Kurumunu görevlendiriyor. Lise ders kitaplarının ‘Türklerin İslam’daki Yeri’ ve ‘İslam Tarihi’ bölümünü El-Ezher Üniversitesi mezunu Zakir Kadiri Ugan hazırlıyor. Atatürk Zakir Kadiri’nin hazırladığı bölümlere karşı çıkıyor ve bazı düzeltmelerin yapılmasını istiyor. Düzeltmeler istediği gibi yapılmayınca bu mektubu kaleme alıyor.
Mektupta; Arapların İkre, Bismi, Rabbi safsatasını esas tutarak Türk uygar bölgelerinde tahrifat yaptıklarını, Türk uygarlığının bütün belgelerini imha ettiklerini ve tarih yazımında buna dikkat edilmesi gerektiğini, Halife Ömer’in Kudüs’e giderken kölesi ile ortaklaşa bir deveye binerek yol aldıklarını, kilise yakınına gelindiği zaman kölesinin deve üzerinde, Ömer’in yürüyerek şehre girmesinin Türk çocuklarına bir erdem olarak okutulamayacağını, bir hırka ve bir hurma hikâyesinin artık bir insanlık erdemi olarak gösterilmesi felsefesi esas tutularak tarih yazılamayacağını ve Zakir Kadiri’nin notlarının düzeltilerek bu noktalara dikkat edilmesi gerektiğini söylemiştir.
Atatürk’ün Türk Tarih Kurumunun merkez binasında mermer levhalara kazınan şu sözü bu mektuptan alınmıştır: “Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir! Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”
“Çobanlar, güneş, bulut ve yıldızlardan başka bir şey bilmezler. Yeryüzündeki köylüler de ancak bunu bilirler. Çünkü, ürün havaya bağlıdır. Türk yalnız doğayı kutsal sayar.” ~Ayın Tarihi: 1930, No. 73, sayfa 6049-6055